Uludağ üniversitesi; Rektörümüz Profesör Doktor Yusuf ULÇAY Bey;
Her zaman gurur duyduğumuz bir tarihin mirascıları olmakla birlikte iddialı hedefleri olan bir ülkenin fertleriyiz. Dünya siyasetine ekonomik gücün ve çıkarların ekonomiye bilgi ve teknolojinin yön verdiği bir süreçteyiz. Dünya nüfusunun yüzde 15 ini temsil eden 37 gelişmiş ülke dünya gelirlerinin yaklaşık yüzde 43ünü elde ediyor.
Dünya nüfusunun yüzde 85 ini temsil eden 152 ülke dünya gelirinin yüzde 57sini paylaşıyor. Demek ki geri kalan yüzde 15 teknik kısmı. Burada ne kadar adaletsiz bir dünyada yaşadığımızın farkında olalım. Sadece ordusuyla değil bilgisi ile de güçlü olmamız gerekiyor.
Özetle ekonomik gücün sahibi olanlar Dünya’ya da hükmediyorlar. Ekonomik gücün arkasında da bilgi birikimi oluyor. Gelişmekte olan ekonomilerde özellikle son 5 yılda giderek azalan bir büyüme trendi sahip olurken bu esnada da korumacı ekonomik politikaların gündeme geldiğine tanık oluyoruz. İş sahipleri olarak özellikle ihracat sahipleri olarak görünmeyen bir çok engellerle karşı karşıya kaldığımızın farkındasınız. Dünya da ISO’nun 800 tane standart komisyonu var. Standart komisyonlarının sadece 1 tanesine Türkiye olarak başkanlık yapabiliyoruz. 15-20 kadarında da üyemiz var.
Neden yok çünkü biz o konularda hiç çalışmış değiliz. Bu standartlarda pazara girmede regal bir engel olarak kullanılabiliyor. Yükselen bu ekonomiler bu zorlu şartlar ile karşı karşıya kalma durumunda. Son dönemde küresel ölçekte yaşanan siyasi ve ekonomik gelişmeler kürüsel büyüme beklentilerinin yükünü de dünyada aşağıya çekmiştir. Dünyanın 17. Avrupa’nın 7. Büyük ekonomisi olan Türkiye’nin ticaret hacmi dörtyüzmilyarlık ticaret hacmine ulaştı. Bunun büyük bir kısmı ithalat. Tüm olumsuzluklara rağmen ihracat artışımız her ne kadar ithalatı karşılamasada bu olumsuzluklara rağmen artarak devam ediyor. Türkiye’mizi diğer ülkelerden benzersiz kılan özelliklerden başında dinamik ve dirençli girişimcilerimiz ile birlikte Avrupa, Orta Doğu, Kuzey Avrupa ve Orta Asya’ya açılan kapı özelliği taşımasıdır.
İstanbul dan 3 saatlik uçuşla birden fazla ülkeye dünya ekonomisinin 4/1 oluşturan geniş bir pazara erişim sağlanabilmektedir. En büyük 10 küresel ekonomide yer almak gibi hedefi olan bir ülkeyiz. Cumhuriyetimizin 100. Yılı için belirdiğimiz hedeflerimiz katma değer ihracata dayalı büyümeden geçiyor. Geleneksel sanayi ve geleneksel ihracat ile varamayacağımızın da farkındayız. Kişi başına milli gelir hedefimizin 25-30 bin dolar seviyesine ihracatımızı da 500 milyar dolar seviyesine yükletmemizin yüksek teknoloji üretiminin payını ticarette arttırmak gerekiyor.3. Nesil üniversite bir slogan değil devamlı söylediğimiz bilimden üretime, üretimden ekonomiye yani üniversitelerde yapılan çalışmalar sadece raflarda kalan değil ilgili sektörlerde yansımasının olması lazım. Bunları tamamlamış Üniversitesilere de 3. Nesil üniversiteler deniliyor. Bunu tam anlamıyla başarmış hiç bir üniversite yok fakat kendimize hedef koyduğumuz bir şey’dir.
Cumhurbaşkanımızın hep söylediği 3 çocuk yapın mevzusu bu bir tesadüf sonucu söylenmemiştir. Bir çalışma ile söylenmiştir. Bir kaç tane ülkemizin nüfusu ile alakalı konudan bahsedeceğim. 1960 yılında Türkiye’nin nüfusu 20 milyon, 1975 te 39 milyon, 1987 de 50 milyon, 1998 de 61 milyon, 2009 da 71 milyon ve 2020 de 82 buçuk milyon olacağımız hedefleniyor. Ama bakın yine aynı şekilde 2032 de 88-89 milyon 2043 de 93 milyon 2054 te de 100 milyon civarına yaklaşması bekleniyor. Bakın burada nüfusları verdim. Türkiye’nin ortalama yaş grubu 1975 te ortalama yaşımız meridyen yaşımız 19, 1987 de 21, 1998 de 24, 2009 da 27, 2018 de 29, 2020 de 30-31 doğru evriliyor. 2043 te 39, 2054 te 42, 2060 da 44 gibi ortalama yaş artıyor. Bunu niçin söyledim? Ülkemizde ne kadar çocuk yapılması konuşulursa konuşulsun, ortalama ürememiz 2.2 civarındadır.
Dolasıyla ailelerden anne babasından önce ölen çocukları da gündeme getirirseniz de biz 2’nin altına düşüyoruz. Yani o 2.2 bizi aldatmasın.! Dolasıyla nüfusumuzda gittikçe rakamlarda hızlı artış gitmiyor azalarak bir artış var. Yani ivmesi azalıyor ve ortalama yaşımız artıyor. Almanya örneği doğru bir örnek Metin bey örneğini verdi. Almanlar 1. Dünya savaşını kaybetti. Hatta bu birinci dünya savaşı öncesi sömürgecilik anlayaşından biraz geri kalmışlardı. 2. Dünya savaşına hazırlandılar ondada yenildiler ama bugün Dünya’nın 4. Büyük ekonomisine sahipler ve 2030’lu yıllarda da evet 4. Muhafaza edemiyorlar ama 7. ve 8. Sırada Türkiye’yi ise 11. Ekonomik sıralarda gözükmektedir. Bunu kırmak bizim elimizde bizim çalışmamızla alakalıdır. Ortalama yaş bu şekilde giden bir ülkede çalışma sıkıntısı yaşanacaktır. Şuanda 29 bunu önümüzdeki 20 yılda 44’lere çıktığı zaman şuanda sosyal sigorta sistemimiz sıkıntı içerisinde açık veriyor.
Ortalaması 44 e çıkan bir ülkede siz birde Türkiye de beklenen ömür bayanlarda 81 erkekler 77 gibi bir rakama doğru çıktı. Bu ne demektir daha uzun yaşayan emekli ama daha kısa çalışan insan gücü olmaktadır. Gömülü teknolojiye sahip olan bir teknolojiyi yurt dışından ihraç ettiğinizde teknolojik olarak bağımlısınız birde artık gömülü teknoloji ile sizi uzaktan kontrol edebiliyorlar. İstedikleri zaman sizin şartellerinizi uzaktan bir kumanda ile durdurma imkanlarına sahiplerdir. Bugün bile Almanya’dan sizin ne kadar sattığınızı ne kadar açığınız olduğunu sistemden takip edebiliyorlar. O zaman bu bahsettiğimiz ve bunu gibi şuanda bu ülkenin insanlarının çalışması lazım. Gönül dünyamızın ülkelerinden, ülkemize çok ciddi bir yöneliş var. Şuanda Türkiye de yüzoturbirbin uluslararası öğrenci okuyor. Bunun altınindörtyüzü bizim ülkemizde bizim üniversitemizde ki bu yıl ben bundan bir memnuniyet duyarak sizinle paylaşmak isterim ki bu sene sadece uludağ üniversitesine onüçbinbeşyüz uluslararası öğrenci başvuru yaptı. Biz bunun sadece ikibini alabildik.
Şuanda Uludağ Üniversitesinde yüzotuzüç farklı ülke ve bölgeden ikibindörtyüz uluslararası öğrenci var. Bu demek ki Türkiye bizim gönül coğrafyamızın hedef ülkesi biz bu beklentileri karşılayabilecek bir oluşum içerisine girmemiz lazım. Bunun için gençlerimizin en az 25 yıllık bir hedefi olması lazım kurumlarımızın en az 50 yıllık bir hedefi olması lazım ki bir ülkenin 100 yıllık bir hedefi olsun. Orman diktiğinizden bahsettiğiniz ki bir sonraki nesil serinlesin diye o yüzden bizlerinde hazırlayacağı ortamda da bir sonra ki nesiller yaşayabilsin.