Çılgın işler yapmak lazım. Kararmış, katılaşmış, gaddarlaşmış yürekleri bir şair hassasiyetinde yeniden ele alarak onarmak lazım. Garip hüzünler bizim üzerimize çökmemeli. Bizim kedilerimizin üşümeye haklarının olmadığı bilinciyle bu yürüyüşü sürdürmemiz gerekir. Öksüz ve yetim bir şekilde sahile vuran bizim çocuklarımızın cesedinden zaferler üretmenin bilinci ve heyecanı yaşamalıyız, yaşatmalıyız. Bizim kalbimiz düşmanın ok'ları ile yaralanmaz. Ve asla viraneye dönmez. Biz ölümün içinden hayatı, hayatın içinden de dirilişi çıkaran medeniyet işçileriyiz. Seküler bir hayat için geviş getirmek üzere kuyruklara girmeyiz. Zemzem kuyularında bekleriz, yıkanırız. Doya doya zemzemleşiriz. Ama kutsal kıldığımız vaktimizi köşe başlarında beş taş oynayarak harcayamayız. Bizim sınıfımızda kapıdan içeri girildiği zaman kürk ve sarığa bakılmaz. İtibar yüreğine kanat takmış insanlaradır. İtibar göğsü dünyanın da artık taşıyamadığı sıkıntılara karşı göğsü sıkılanadır. Açtık kapımızı kimlik sormuyoruz. Kişilik sormuyoruz. Soy, sop, makam, şan, şöhret irdelemiyoruz. Sadece sınıfımıza gelen misafirlerimizin gözlerindeki mesajı yakalamaya çalışıyoruz. Kitabımın ismini de bu endişe ve acılarla koydum. Aynı okula gidiyoruz ama sınıflar çok farklı. Bizim sınıfta bu farklılığın yaşanmayacağını ya da yaşatmayacağımızı bizim Kudüs’e, bizim Eritre’ye, bizim Moro'ya yaslanarak söylüyorum. Tabi bu bir ayrımcılık değildir. Özendirmektir. Hem Yunus'u konuşup hem de firavun piramitlerinde nargile çekmek hiç değil. Bizim sınıf çınarlara, söğütlere yaslanarak büyür. Teri gül kokar. Bahtı hiç harap olmaz. Çünkü yürekleri sürekli gök katından damlalar ile yıkanır. "Şüphesiz: "BİZİM RABBİMİZ ALLAH'TIR." Deyip sona dosdoğru bir istikamet tutturanlar (yok mu); onların üzerine melekler iner (ve der ki) "Korkmayın ve hüzne kapılmayın, size vaat olunan cennetle sevinin". (Füsulat suresi Ayet 30)