erik
Dal'a dedi ki; "Ben yemyeşilim. Sen ise tırtıklı ve kahverengisin. Havamı görüyor musun? Seni nasıl eğiyor ve büküyorum. Ve ben hep böyle kalacağım. Sen'se öyle. Benim annem/ babam yok!.. Var da yok. Onları yok sayarak yeşil kaldım. Öyle de kalacağım. Hem benim yemyeşil erik komşularım varken. Komşularımın altını temizler, üst başına bakarım.
Dal, şaşkın şaşkın dinliyordu. Bu erik ne anlatmaya çalışıyordu? Dal'a tutunmuş erik, efe'lik yapıyordu. Güldü, ama geçmedi. "Ya sabır" deyiverdi. Birden bir çırağı, Erik hazretlerinde bir feveran. Çığlığı kuyuların dibinden duyuluyordu. Kimseler imdadına inadına yetişmedi. Sadece çığlığına kulak tıkadılar. Et/bul dünyası bu. Et'tin ve buldun. Şimdi "yandım/piştim" de ne demek?
O kibirli ve burnu kafdağında erik, ortada görünmüyordu. Yerine başka bir erik gelmişti. Dal'dan kutsal bir gecenin hürmetine özür diliyordu.
Dal, oralı olmadı. Bir ıslık öttürdü. Kuş'lar gruplar hâlinde koştular geldiler. Ne mi söylediler. "Yaşatanlar yaşarlar" dediler.
Joomla Template - by Joomlage.com