Umre ibadeti için Mekke'ye gidecekti. Kaçıncı gidişi olduğunu kendisi de bilmiyordu. Ama gidecekti. Hanımını, oğlunu, kızlarını alıp, develerin sırtında(!) Mükerrem şehir Mekke'ye yola çıkacaktı. Hemen hemen her sene gidiyorlardı. Her gidiş bir diriliş miydi? Her geri dönüş,bir kaçış mıydı? Bu soruları kendi soramadığı gibi, develerin sırtında olanlar da soramıyorlardı!.. Ama, gidiyorlardı. Kudüs'e de böyle gidiyorlardı. Turlar vardı. Öfkelenmemek için ur'ların çıktığı turlar!.. Mescid-i Aksa'ya turist olarak gidiyorlardı. Turizm canlanıyor, Gazze kanlanıyordu. Filler, Filistin'de cirit atıyordu. Kudüs turistleri çölde Japon arabaları ile hız yapıyorlardı. İsrail'li askerler izin verirse Mescid-i Aksa'ya girebiliyorlardı. İzin çıkmaz ise, çölde çadırda nargile içiyorlardı!.. Mutlu oluyorlardı. İş yoğunluğunu geride bırakmışlardı. Otel lobisinde okey oynuyorlardı. İsrail askerinin kurşununa "okey" diyorlardı. Akıl uçup gitmişti. Pek geri geleceğe de benzemiyordu. İsrail askeri ne kadar izin verirse o kadar Mescid-i Aksa'da kalabiliyorlardı. Buna da şükür diyorlardı. Bulamayanlar var diyorlardı. "Di di" marka soğuk çayı içiyorlardı. Böylelikle millileşiyorlardı.
Beytullah'ın etrafı çevrilmişti. Gökdelen surlar ile kuşatılmıştı. Kâbe nefes alamıyordu. Kralın nefesi bütün nefesleri kesmeye yetiyordu. Acayip acayip isimlerde otellerden, hacı adayları paraları oranında Kâbe'ye tepeden bakıyorlardı. Dolar destesi ne kadar yüksek ise, tepede o kadar yüksek oluyordu. "Ben 105. kattaydım, ya sen?" gibi kayıkçı yarışı yapıyorlardı. Tavaf'da Beytullah seyredilmezdi. Kralın onuruna atılan renkli havai fişekler seyredilirdi. O renk cümbüşüne saatler harcanırdı. Tavaf, Say yapma gücü kalmazdı. Otelin lokantasına kendilerini zor atarlardı. Aşçı ile kavga ederlerdi "Kuzu az pişmiş, pilav yağsız " derlerdi. Yine de her sene giderlerdi. İşçinin maaşı zamanında verilmezdi. Alacaklıya Yurtdışında olduğu söylettirilirdi. Bütün Dünya Müslümanları birleşseymiş İsrail'i tükürükle boğarmış! Dönüş yolu develerde ve uçaklarda böyle konuşulurmuş. Bir ömür biter, yeni ömürler devreye girermiş. Hamam aynı, tas aynıymış!
Adam, bu hikayeyi dinlemekten canı çok sıkılmış. Sohbetin yasak olduğu bir şehirde, nasıl yaşanır dermiş. Dermiş de, derdini kimseye anlatamazmış!..
Joomla Template - by Joomlage.com